Çay içer misin ablası! Esenlerdeyim. Otobüse var daha bir saate yakın. Bir adam ısrarla çay içme isteği uyandırdı bende. Bana sorarsan...
Çay içer misin ablası!
Esenlerdeyim. Otobüse var daha bir saate yakın. Bir adam ısrarla çay içme isteği uyandırdı bende. Bana sorarsanız dünyanın en özgür insanıydı o. Eminim buna güleceksiniz.
Otogarın bir köşesinde çay, simit, poğaça satan bir adam bu. Avaz avaz bağırıyor çayını satmak için. Beni de bu çağrısı buraya getirdi. Çayını sattıktan sonra da dükkanın önünden geçen birini çeviriyor hemen ve sohbete başlıyor. Çenesi hiç durmuyor anlayacağınız. Diyor birine mesela.
- Selamı sabahı kestin benle, böyle olmaz. Sana yakışmayan hareketler yapıyorsun.
Sonra mesela bir turist hanımefendiyi yanına almış, ona yol tarif ediyor.
- “Relax, relax” hanımefendi. Åžimdi bulacağız otobüsünüzü.
Çayını satarken bir kadın görünce sesini inceltiyor hemen.
-Hanımefendi, çayım var içer misiniz? diyor.
Bana göre dünyanın en güzel kibarlığı bu. Avrupa`nın ve Avrupalı gibi yaşayanların yapmacık centilmenliğinden katbekat daha iyidir benim nezdimde.
Parayı aldıktan sonra “Allah razı olsun.” az bulursa “Canın saÄŸ olsun’ diyor.
Ben de oradan geçerken “Ablası çayım var, içer misin?” diye bağırdı arkamdan. Muhtemel ki kendisinden küçük olduÄŸum için yani benim yaşımı kafasında az çok hesaplamış olacak ki “hanımefendi” deÄŸil “ablası” diye hitap ediyor bana. Sıkıcı bir otobüs bekleyiÅŸinden ise bu özgür adamın elinden bir çay içeyim dedim. Ve seslendim ona doÄŸru. Bu sesleniÅŸ bile efsane bir eÄŸlence yaratmıştı içimde.
-Bir çay alayım ben, açık olsun.
-Tamam ablası.
Esenler`in kargaÅŸasını izlerken yudumladım çayımı. Aslında uzaktan baksan sadece anlamsız kuru bir kalabalık diyebileceÄŸin bu deÄŸiÅŸik mekanda insanları izlemek, nereye gittiklerini nereden geldiklerini anlamaya çalışmak; günahlarını günahlarımla sevaplarını sevaplarımla tartıp ölçmek tam bir otobüsün kalkış saatini bekleyen insan iÅŸi olsa gerek. Çayımı içtikten sonra, otobüsü bir kontrol edeyim dedim. Çaycı abiyi de göremeyince bardağın yanına “Çay herhalde bir lira falandır” diye düşünmüş olacağım ki, bir lira koyuverdim ve bir telaÅŸla kalktım. Niyetim eÄŸer otobüs açılmışsa ve müavinlerden birini gözüme kestirebilirsem valizlerimi yerleÅŸtirtmek. Acelecilik deÄŸil bu seyahat etmenin en büyük yüküdür ağır valizler. Baktım perona hala otobüs kapıları kapalı. Döndüm ben de bir çay daha içmek için. Yüzünü görünce sorayım dedim çayın ücretini, hala içimi kemiriyor çünkü eksik para vermiÅŸ olma ihtimali.
-Bir çay daha alayım dedim. Az önce bir lira bıraktım ama çay bir lira mıydı?
- Çay iki buçuktu ama sen bir lira verdin canın sağolsun ablası, dedi.
Çok hoş bir tabir olarak bulurum. Bir insan kadın ya da erkek fark etmez kendinden küçük bulduğu genç kızlara `ablası` diye hitap eder. Hem bir mesafedir bu hem de bir iltifat. Küçük hanımın halk ağzındaki hali yani. Dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek incecik bir laf işte.
Şu anda bana üçüncü çayı içtiriyor. Aynı zamanda gezinerek sohbet ediyor. Çoraplı ayaklarına giydiği terlikleriyle eylüle meydan okuyor.
2,5`dan üç çay 7,5. Can sağlığı olsun. Böyle giderse tüm bozukluklarımı ona vermek zorunda kalacağım.
- Çayım var, simidim var poğaçam var. Çay ister misin ablası?
- Gel bir çayımı iç abi.
-”Relax” ol hanımefendi, otobüsü bulacağız.
- 18.00 arabası abi daha var.
- Selamı kestin benle. Olmaz sana yakışmayan hareketler bunlar.
Artık kalkma vakti geliyor ve ben gidiyorum. Dünyanın en özgür insanı gür sesiyle çay satmaya devam ediyor.
-Şöyle altı buçuk lira daha bir lirayı da daha önce vermiştim zaten dedim.
-Tamam ablası dedi.
Kalkıyorum.
-Sen yazar misin ablası, roman mı yazıyorsun? diye sordu.
-Evet, yazarım. Deneme yazıyorum dedim.
-Seyahat ediyorsun ve bunun üzerine mi yazıyorsun? Diye sordu.
-Aynen, anladınız dedim.
-Anlarım ben dedi. İnsanları tanırım bilirim. Üniversite okudum ben dedi. Üçüncü sınıfta atıldım ama.
İçimde utangaç bir tebessüm ve ardından da merak oluştu. Soramadım tabi neden atıldın ne okudun... O hızla işine geri döndü çünkü. Gür sesiyle yine esenlerin bir kısmına hükmediyordu. Otobüsüme doğru yöneldim bende.
Dedim ya ve yine diyorum dünyanın en özgür insanı o. İşini çok iyi yapıyor. Nasıl göründüğünü önemsemiyor. Tuhaf mesafelerden konuşmuyor insanlara. En önemlisi de nasıl geliyorsa öyle konuşuyor. Sınırları yok. Sınırlandırılamaz gibi. Çünkü kafasının içinde yaşıyor aslında. Kalabalık bir otogarda sürekli gülümseyerek insanlarla muhabbet eden ve aynı zamanda işini yapan az insan gördüm.
Benim içimdeki tanınan bir yazar olma hayalimi fitilleyen ve beni henüz yazar olmadan tanıyan ailem dışında ilk insandır. O asla unutmak istemiyorum.
O şimdi hala çay satıyor ben ise otobüse binmiş son notlarımı düşüyorum onunla alakalı buraya.
Ve Antalya`ya gitmekteyim İstanbul`un bir hediyesini minnetle alarak yanıma.
-Çayım var, simidim var, poğaçam var!
-Çay ister misin ablası?
(Eylül 2020)
Yorum Yap