Herkesin sevgiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Her yaşta her yerde her durumda. Mesela 50 yaşındaki bir insan en az bir çocuk kadar ...
Herkesin sevgiye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Her yaşta her yerde her durumda. Mesela 50 yaşındaki bir insan en az bir çocuk kadar hak eder bence sevilmeyi. Burada sevgiden kastım hem sevmek hem de sevilmek aslında. Çünkü sevilmekten ayrı olarak sevmenin de ayrı bir enerjisi olduğuna inanıyorum. Sevilmeyen insanın sevebileceğine, sevmeyen insanın da sevilebileceğine inancım pek yok açıkçası. En azından çevrede yaptığım gözlemle bunu sezebiliyorum. Etrafta katılaşmış ruhlar, kaybolmuş ruhlar görmek gerçekten can sıkıcı ve üzücü. Bu ruhların derinine indiğimizde beklenen sevginin gelmediğini, olması gereken sevginin gelmediğini ya da hiçbir zaman bir gelmediğini görmek mümkün.
Esasında ben burada konuşacaklarıma "sevgi kültürü" demek istiyorum. Peki nedir bu sevgi kültürü? Bu sorunun cevabını bulabilmek için gerçek hayatta gösterdiğimize inandığımız sevgi ile bu gösterilen sevginin bize yetmeyen taraflarını yani esasında ihtiyacımız olan sevgiyi karşılaştırmamız gerekecektir. Aslında "yetmiyor" kelimesinin tam olarak karşılığı olabilir bu. Çünkü bizim coğrafyamızda en azından belli bir çizgide yaşayagelen ailelerde gördüğümden yola çıkarak konuşmak istiyorum.
Çocukluk: Sevgiye en çok ihtiyaç duyduğumuz zaman. Çünkü dünya ile yeni tanışıyoruz ve bu dönemde yaşadığımız ya da yaşamadığımız her şey ömür boyu bilinçaltımızda yer edecek. Hatta hayatı yaşayış şeklimiz ya da yaşamayış şeklimizin nedenleri burada yatmakta. Öyleyse bu dönemde duyduğumuz sevilmek hazzı hiçbir şeye paha biçilmez olsa gerek.
O zaman bu nokta da şu soruyu sormak lazım. "Bizim aileler biliyor mu sevmeyi?" Tabiki de "Evet". Sevmek insan fıtratına uygun bir şeydir. Her insan sever, ruhu ona bunu bilmeden bile yaptırır çoğu zaman. Bir insan sevmek, bir hayvan sevmek, bir çiçek sevmek, bir eylemi sevmek, yaşamı sevmek...Sevmek her şey üzerine ve her şey için olabilir anlayacağınız.
Peki şimdi ikinci ve asıl soruya gelelim. "Bizim aileler sevgilerini göstermeyi biliyorlar mı?" Keşke bu soruya da evet diyebilseydik ama bizim aileler sevgisini göstermeyi bilmiyor. Tabiki seviyorlar fakat daha çok koruma kollama, zarardan kaçındırma gibi misyonlar edinmişler kendilerine. Birbirimizle ilişkilerimizde sevgiye olan kısırlığımız tam olarak burada başlıyor sanırım. Sevsek de sevgimizi belli edememe, yanlış kişileri sevme...
Çocukken ruhumuzu doyurmayan sevgiyi yaşamımız boyunca hep aramaktayız. Hep böyle bir arayış içinde olacağımız da kaçınılmaz bir gerçek. Ki bu durumun gençlik, yetişkinlik, yaşlılık dönemlerine sirayet ettiği de yanlış olmayacaktır. Bu gerçeklikte de tıkanıp kalıyor işte insan.
Sanırım en ideal çözüm: Şimdi, şuan sevmeye başlamakta her hangi bir şeyi. Mesela kuşları, ağaçları, kedileri, kaldırım taşlarını, tramvayları, şehirleri, denizleri, kitapları, kalemleri, elleri, gözleri, sözleri, sevmeyi.... Ve en nihayetinde insanları... Tüm bunları severek, sevmeyi de severek...
Böyle düşüncelere sahip olman ve bu düşüncelerini her birimizde bir kapı, belki bir patika açmak için paylaşman çok güzel... Umarım daha fazla patikalar yaratırsın bu şekilde 😊
YanıtlaSilTeşekkür ederim Aleyna🌸 Bu yazımı okuyan birinin bu şekilde düşünmesi beni mutlu etti gerçekten.♥️
YanıtlaSil