Biz olmak... Sanırım toplumu oluşturan insanların, içindeki beni bulmaya bu kadar yeltendiği ve sonrasında buldukları beni birbirlerine gös...
Biz olmak... Sanırım toplumu oluşturan insanların, içindeki beni bulmaya bu kadar yeltendiği ve sonrasında buldukları beni birbirlerine göstermek için bu kadar uğraş verdikleri bir yüzyılda zor olsa gerek...
Doğan CÜCELOĞLU`nun vefatından evvel yazdığı ve esasında son kitabı olan "Var Mısın?" dan esinlenip kendi bağrımda bir soru işareti olarak uzun süredir sakladığım kendimce sorun olarak adlandırdığım bir durumu tartışmak istiyorum burada...
Sayfa 225
Bölüm: Nasıl Biz Oluruz?
Doğan Hoca yaşamı bir ekip işi olarak görüyor ve her bireyin bir ekibin üyesi olduğuna inanıyor.
"Sevgi kültürüyle biz olmak" diyor. Ben bayıldım bu tabire.
"Biz"in varlığını öteki karşımıza gelmedikçe fark etmiyoruz. Belki de şu şekilde yorumlayabiliriz bu durumu: "Biz"in gücü herhangi bir zorlukla karşılaşıncaya dek kapalı kutular içinde sakladığımız, varlığı çoğu zaman tarafımızca da unutulan bir cevher. Tabi bu durum sadece bizim toplumumuza ait bir durum değil, sanırım insan olmanın fıtratında bu var. Kalabalık olmanın, kalabalıklar içinde bir olmanın gücünü kalabalık olmak zorunda kalmadıkça bilmiyoruz.
Beni tam olarak bu bilginin gerçekliğine inandığım nokta da şaşırtan şeyse insanın artık bir olmak değil "Ben" olmak istediği... Ve tabi ki bunun için olanca gücüyle savaş verdiği... Bu savaşını büyük meydanlarda yaptığı... Bu savaşı kazanmaya olan hırsı... Kabul etmeliyiz ki bu da apayrı fakat her geçen gün büyüyen bir gerçeklik.
Peki nesi var bu insanların?
Neden "ben" olmak istiyorlar?
"Biz" olmak çok mu kötü?
Öyle geliyor ki bana insan dediğimiz aslında dünyanın en önemli varlığı bu kadar "ben" olmak istiyorsa bu "biz olmak"ta bir bit yeniği aramalıyız.
Evet biz olmanın verdiği bir güç var. Daha sıkıntısız daha uzun ömürlü ve daha rahat yaşanır muhtemelen. Peki insanların biz olmaktan çekindiği nokta neresi? Evet, kabul edelim muhteşem bir heyecan biz olmak. O zaman ne eksik ya da ne fazla ki "ben" olmaya doğru kaçıyoruz?
Biz olmanın bir görevi var. Bu görevden kaçınılmaz. Bu göreve Doğan Hoca`nın da tabirlerinden esinlenerek "ötekine karşı savaşmak" diyebilirim ben. "Öteki" bir doğal afet, bir darbe girişimi, bir terör faaliyeti, ekonomik kriz, savaş (Kurtuluş Savaşı), aile faciası, akrabalar arası kıyaslama....
Her şey ama her şey olabilir. İnsanların ellerini birbirine kenetleyen her şey... Ben burada her şeyi yaralar ve alışkanlıklar olarak tanımlamak istiyorum. Muhtemel ki eskiden kalma yaralar ya da alışkanlıklar.
Fakat sonrası yani savaş bitince, deprem durunca, herkesin aynı anda aynı miktarda parası varken... İnsanlar artık birbirinin aynı olmak istemiyor, değişmek istiyor. Belki haklı belki haksız fakat artık bir diğeriyle aynı olmadığı için yargılanmak istemiyor. İşte düğüm burada çözülüyor ya da yeni bir düğüm atılıyor diyebiliriz. Toplum mekanizmasına yeni ve çok farklı bir dişli...
"Ben olmak" isteği... Yalnız başına arzusu... Yapabilirim cesareti...
Toplum içinde insanları bu kadar tek başınalığa aşık eden geride kalan biz ordusu mu yoksa yalnız kalmak isteyen kişi mi? Bu ayrımı hiç bir zaman yapamadım. Ötekileştiren kişi hangi taraf?
Doğan Hoca kitap içerisinde nerede ise her bölümde "biz olmak" vurgusunu yapmayı ihmal etmiyor. Benim fikrimce "biz olmak" gerçekten önemli. Ben olarak yaşayan insanların biz olmak hasretiyle yaşadığına eminim. Tabi ki ben olmaya, ben olmak isteyenlere saygı duymak lazım. Esasında yeri geldiğinde biz olabilen fakat istenildiğinde buna saygı duyarak "ben olmaya, olunmasına" izin veren bir toplum çok daha sağlıklı olacaktır diye düşünmekteyim.
Doğan CÜCELOĞLU - Var Mısın? (esinlenilmiştir)
Tavsiyemdir:)
Yorum Yap